15 Ekim 2009 Perşembe

Hep deniz, illa ki deniz...

KOKULAR


Sabahla beraber içeri dolan deniz kokusuyla uyandım. Bir süre yatakta öylece uzandıktan sonra kalkıp ılık bir duş aldım. Odada temizliğin kokusu denizin kokusuna karıştı.

Islak saçlarımı güneşle kuruttuktan sonra ekmeğime reçel sürüp küçük balkonumda sardunyalara dala dala karnımı doyurdum. Yapacaklarımı listelemedim kafamda, hatta her şeyi dondurdum. Yasemin kokusuna geçiş izni verdim sadece. Rüzgarla dans eden bu kokuyla bir coştum bir duruldum.

Sandaletlerimi ayağıma geçirirken derinin kokusunu aldım, bu deriyi sabırla işleyeni düşündüm. Hasır sepetime biraz erik biraz da çilek koydum. Çileğin kokusu burnuma gelince eriğin kokmayışına biraz bozuldum.

Beyaz taş yolda uçuşa uçuşa yürürken halim o kadar hoşuma gitti ki, kocaman bir gülümseyişi aldım yüzüme oturttum. Şapkam rüzgardan uçtu, bir kelebek gibi peşinden koştum.

Sahile vardım, kuma bastım, denize baktım.

Çakıl taşlarını benden önce toplamıştı sayısız hikaye kahramanı, ben de kumdan kalelere imzamı attım. Denizin kokusu, yağmurun kokusuyla beraber geldi.

Çiseleyen yağmur taneleri kumdaki imzamı silerken beni yeniden var etti...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder